MESAFELERİ YAKINLAŞTIRAN EYLEM, GÜLÜMSEMEK!

Bavulumu hazırlarken heyecanımdan kapanmıyordu fermuarı, yanımda götürdüklerimin fazlalığından değil. Tek yön bilet aldığım ve sonrası belli olmayan Uzak Doğu Asya seyahati için neye ihtiyacım olacaktı ki zaten? Bir şort, birkaç tişört, rahat bir ayakkabı, pasaport, telefon… Eşyalarıma az, biriktireceğim anılara çokça yer ayıracaktım bavulda. Dilini, kültürünü, havasını, insanını bilmediğim o uzak ülkelerde en çok neye ihtiyacım olacak diye düşünürken tüm zorlukların üstesinden gelecek, dillerin çeviremediğini çevirecek tek bir şeye ihtiyacım olduğunu hatırladım; içten bir gülümseme! Bunu bilince, bilinmezliğin getirdiği yük de hafifledi birden bire… Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim. Dünyanın her yerinden insanlarla tanıştım, birçoğuyla farklı dilde konuştum ancak hepsiyle aynı dilde güldüm! En kolay da bu dilde anlaştım. Ne kültür farklılığına takılıyordu, ne yaşa göre değişiyordu, ne farklı yazılıyordu ne de farklı okunuyordu…

İçten bir gülücük nasıl da yakınlaştırmıştı insanlar arasındaki onca mesafeyi, peki neydi bu ortak eylemin kökeni?

Gülmenin Evrimsel Geçmişi

Gelotoloji, gülümsemenin insan fizyolojisi üzerindeki etkilerini inceleyen, yeni gelişmekte olan bir psikoloji dalıdır[1]. Gülme farklı uyaranlara karşı bedenin verdiği bir tepkidir. Günlük hayatımızda gerçekleşen komik olaylar, beyin tarafından algılanıp, yorumlanır ve komik olduğuna karar verirse, gülme işlemi için emir verir ve 15 ayrı kas hareketiyle gülme gerçekleşir. Nefes alış veriş ayarlanır ve ağız kasları harekete geçer. Nefes alış verişi ile gülme gerçekleşir.

Gülmek, dünyanın bütün kültürlerinde önemli bir role sahiptir. Fakat gülmenin neden var olduğu tam olarak açıklanabilmiş değil. Bir iletişim biçimi olarak gülmenin işlevi gizemini korumaya devam etse de, bunun doğal bir sosyal olgu olduğu oldukça açık. Yapılan araştırmalara[2] göre; insanlar, bir grup içerisindeyken yalnız oldukları anlara kıyasla gülmeye 30 kat daha fazla meyil gösteriyorlar. Proceedings of National Academy of Sciences’da yayımlanan yeni bir araştırma[3]; gülmenin, karşıdaki insanlara gülen kişinin arkadaşça bir hal takındığının bir göstergesi olabileceği bulgusuna ulaştı.

Herhangi bir konuşma ya da olayın sebep olduğu istemsiz gülüş, yani sıradan gülüş; yaşamın ilk birkaç ayında görülebiliyor, hatta çocuk görme engelli ya da işitme engelli olsa bile. Öte yandan, gülmek, insanın yalnızca kültür sınırlarını aşmakla kalmıyor, tür sınırlarını da aşıyor, çünkü diğer büyük maymunlarda da benzer bir form mevcut. Ve aslına bakarsanız, insan gülüşünün evrimsel kökenleri 10 ila 16 milyon yıl kadar geçmişe gidebiliyor ve gülmenin birincil görevi sosyal bağlar oluşturmak ve derinleştirmek olarak görünüyor.  Atalarımız daha geniş ve daha karmaşık sosyal yapılar içerisinde yaşamaya başladıkça, ilişkilerin kalitesi de hayatta kalabilme açısından önem arz eder hale gelmiştir[4]. Dolayısıyla, evrimsel süreç, toplum içerisindeki bu ittifak halinin oluşmasına yardım eden ve kalıcılaşmasını sağlayan bilişsel stratejilerin gelişimini desteklemiş olabilir. Gülmek belki de, genç memelilerde işbirliğinin ve birbirleriyle yarışın geliştirildiği gıdıklama gibi bir oyun sırasında meydana gelen nefes darlığından evrimleşmiş ve oyun yoluyla paylaşılan bu ifade, olumlu bağların güçlenmesinde etkin bir rol oynamış olabilir. Öte yandan gülmenin hem çocuklarda hem de şempanzelerde oyun süresini uzattığı görülmüştür. Bunun yanı sıra, gülüşleri dinleyen insanlarda direkt olarak  hem bilinçli hem de bilinçsiz olumlu duygusal tepkiler meydana çıkardığı gözlemlenmiştir.

Sosyal Bir Ar3aç Olarak Gülme

Evrimleşen beynimizin daha karmaşık bir şekilde büyümesi dil gelişimi için de hayati önem taşır, fakat bu durum aynı zamanda da; gülüşlerimize (ve diğer seslendirmelerimize) bilinçli ayarlar çekmemizi mümkün kılarak, sosyal bağları genişletmemiz ve çabuklaştırmamız noktasında bize yapay bir aldatıcı araç sağladı ve dolayısıyla da hayatta kalma şansımız artmış oldu. Gülme üzerinde kontrol sağlamanın aynı zamanda da evrimsel bir kökene sahip olduğu düşüncesi; aynı davranışın grup içerisinde eş zamanlı gülüşlere karşılık sahte gülüş ifadeleri geliştiren yetişkin şempanzelerde de görülmesiyle destek buluyor. Sahte gülüş, hem şempanzelerde hem de insanlarda çocuklukta gelişir ve akustik olarak gerçek gülüşten tamamen farklıdır ancak sosyal bağ geliştirme konusunda aynı işlevi görür. Modern insanın sosyal etkileşimin karmaşık gerçekliğinde, gülüşler; tamamen gerçekçi, sinsi, ya da sınırları bulanıklaştıran sahte gülüşler şeklinde olabilir. Fakat ne olursa olsun, amaç hep aynıdır; gülmek insanları birbirine bağlıyor :).

Merak Eden Çocuklar

Okullar çok sayıda öğrenci ve yetişkini bir araya getirerek, entelektüel, fiziksel, duygusal ve sosyal bir birliktelik sağlamakta ve yeni ilişkilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar (Türnüklü, 2004). İlişkilerimiz ve bu ilişkiler kapsamında yaşadığımız duygusal süreçler bizim neyi öğrendiğimizi ve nasıl öğrendiğimizi etkiler (Elias, 1997). Sosyal birlikteliğin yer aldığı okullarda işlenen dersler kapsamında oluşturulan öğrenme-öğretme sürecinin güçlü sosyal, duygusal ve akademik bileşenlere sahip olduğu görülmektedir (Zins, Weissberg, Wang, ve Walberg, 2004). Bu nedenle, okullar yalnızca bilişsel gelişimi sağlamada değil aynı zamanda bireylerin sosyal-duygusal gelişimlerini sağlamada da önemli bir role sahiptir (Durlak, Weissberg, Dymnicki, Taylor ve Schellinger, 2011). Bu farkındalıkla okullarımızda, merak eden çocuklarımızla ortak dilimiz, kapıları açan anahtarımızdır gülümsemek! Hedefimiz kendine güvenen, sosyal ilişkileri güçlü, mutlu ve meraklı çocuklar yetiştirmek. İnanıyoruz ki; duygularını fark eden ve yöneten, hedef belirleyen ve hedefine ulaşabilen, başkalarının bakış açılarına saygı duyabilen, olumlu ilişkiler kurabilen ve sürdürebilen bireylerin yolu öncelikle mutlu bir çocukluktan ve mutlu bir öğrenme ortamından geçer. 

Kaynak:http://merakedencocuk.com/2017/05/mesafeleri-yakinlastiran-eylem-gulumsemek/